Türkiye’miz de birçok şehrimiz milyonluk nüfuslara sahip.
İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Antalya, Adana.
Toplam 6 şehrimizin nüfusları, toplam Türkiye nüfusunun aşağı yukarı yarısıdır.
1950 yılında ülkemiz nüfusunun kırsal ve şehir dağılımı şöyleydi;
Kırsalda yüzde 75, şehirde yüzde 25 nüfusumuz yaşıyordu.
Bugün gelinen oran ise;
Kırsal yüzde 6,4, şehir yüzde 93,6.
“Şehirli olduk kalkındık!”
1990’larda rahmetli Başbakan Demirel, şöyle diyordu; “AB de yüzde 6-7, ABD’de ise yüzde 1,5 nüfus kırsalda yaşıyor. Bizim kırsal nüfusumuz çok. Onların gibi olmalıyız. İşte o zaman sanayileşmiş zengin ülke oluruz.”
(1990’larda kırsalda yüzde 40, şehirlerde nüfus yüzde 60’lardaydı)
Sanayileşmenin, çarpık olduğu bir gerçek.
Şehirlere yakın hatta bitişik veya içinde fabrikalar kurulmuştur. İşçi ihtiyacı olduğu gerçeğinden, artık kırsaldan şehirlere göç başladı ve hızlandı.
Son 35 yılda nüfusumuzun yüzde 93,6’sı şehirlerde yaşıyor.
Kırsalımızda kalan nüfus ancak yüzde 6,4 oldu. Bu sonuçla, yaşlı nüfus köylerde kaldı.
“Artık şehirli olduk!”
Şimdi rahmetli Başbakan Demirel’in sözlerine dönersek; “AB’deki kırsal nüfusa erdik.”
Peki tamamen gelişmiş zengin ülke olabildik mi?
Biraz onu açalım!
Gayri safi milli hasılamızdan kişi başına düşen gelirimiz 13 bin $ geldi.
Aslında geliri yüksek kısım genel nüfus içinde çok arttığı doğru. Fakat orta sınıftan yukarı gelir gurubuna geçiş de fazlalaştı. Buna karşılık az bir nüfus ise düşük gelir gurubuna eklendi.
Ben, araştırmamda akademik çalışma değil daha ziyade gözlemim, yaşadıklarım ve akademisyenler ile devlet istatistiklerinden yararlandım.
23 yıllık Erdoğan hükümetlerinin yaptığı hizmetler, sosyal devlet anlayışı, ekonomik yardımlar vb. sayesinde gelir dağılımındaki bozukluktan meydana gelen durumun sıkıntısının bir nebze hafifletilmesi, dar gelirliler için büyük katkı oldu. Fakat gelir dağılımındaki adaletsizlik tam olarak giderilemedi.
Sektörlerden bakarsak burada da tarım sektöründe üretenler yönünden aldıkları payda maalesef aracısının, pazarlayıcısının adına dengesiz bir gelişme var. Ayrıca tarıma destek veren sigorta ve bankaların gelirleri de arttı. Tarıma, faiz destekleri olsa da finansman sağlayan bankalar lehine durum var.
Tarıma girdi sağlayanlar yönünden bakıldığında ise, üretilen üründen elde edilen gelir, üretici aleyhine olduğu görülür.
Gelir dağılımının yüzdesi, tarım paydaşları arasında adaletli değildir.
Sayın Cumhurbaşkanımız Erdoğan, yeni tarım politikasında yapılacakları sıraladı.
Temennimiz üretimin ve üreticinin lehine sonuçları olsun. Daha fazla ayrıntıya girmeden sanayileşme ile şehirlere göç etkisinden ve kentleşmedeki bozukluğa geri döneyim.
Ulaşım, insan kaynağı yönünden en rahat olan yerlerde yayılan sanayileşmenin (Birçok yerleşimde, verimli tarım alanlarını, sanayi ve göç yuttu) zamanla istihdam açığını kapatmak için söylenen ve tutan slogan, “şehrin taşı toprağı altın” sözü kırsaldaki, tarım işçiliğinden başka cazip iş olmaması. Sosyal gelişmeler, sanayileşmenin devamlı büyümesi, yollar, iletişim, sinema ve TV. vb. Kırsaldaki nüfusun göçünü hızlandırdı.
Buna gönüllü veya zorunlu olarak bakan, yerel yönetimler, belediyeler de destek oldular.
Aslında gecekonduların şehirlerin çeperlerinde çoğalması altyapı eksikliği, çarpık kentleşmeyi doğurdu. İleriye dönük ekonomik maliyet nedeni oldu.
Şehir bütçeleri ile merkezi bütçeye sıkıntı yaşattı.
Bu arada yetişen yeni nesil, bu yeni yaşam şekline alıştı. Bir daha geri bakıp oraya dönmeyi düşünmedi.
Bu şehirleşmenin zararlarını sıralayacak olursak;
-Çarpık kentleşme
-Altyapı eksikliği
-Ulaşım, trafik sıkıntısı.
-Sosyal yaşamlarının yozlaşması.
-Şehrin yaşamının yeni kırsal yaşamla tanışması. (giyim, yemek, yaşam örf adet)
-Polisiye olayların çoğalması.
-Eğitimde sıkıntı, eğitim altyapısı sorunu.
-Şehirlerin aşırı büyümesinin sayılamayacak kadar kötü etkilenmesi.
-Zaman içinde nüfus artış hızının düşmesine sebep olması.
-Kırsaldaki nüfusun göçle çok azalması ve yaşlı nüfusun köylerde kalması. İş gücünün tarımda yok olması.
-Köylerdeki küçük aile üretiminin bitişi. Ekmeğini, sütünü, yağını, yoğurdunu bakkaldan alan köylü tipi meydana getirdi.
-Şehirdeki, hısım akrabaya ekonomik destek olan köydeki üretim bitti.
Faydalarını sıralayacak olursak;
-Ucuz işgücünün sanayiye kazandırılması.
-Şehir ekonomisinin hareketlenmesi.
-Ulaşım sektörüne sıla ziyaretleri ile hareketliliği ve kazanç getirmesi olmuştur.
-Ev sahiplerinin kira gelirinin artması.
-Şehirlerdeki gayrimenkul değeri artışı.
-Bazı illegal kesime yeni gelir kapıları açılması. (Fayda sayılırsa)
Nüfusumuzdaki artış hızının 2,8’lerden 30 yılda 1,51’e düşmesi.
Yaşlı nüfusun çoğalması yavaş yavaş genç nüfus avantajımızın kaybolması.
Şehir yaşamının maliyeti ve güçlüklerinden dolayı, evlenmenin azalması ve az çocuk tercihi.
Neticesinde nüfus artış hızımızın kritik yere gelmesi sonucunu doğurdu.
Konuşma aksanında dilin bozulması da önemli bir sonuç oldu.
Benim hatırladığım; Güzel Türkçemizin güzel konuşmamızın bir estetiği “İstanbul Türkçesi “vardı.
İlkokul yıllarımda 1950’li yıllarda.
İstanbul ziyaretinde orada konuşulan Türkçeye hayran olurdum.
Sokaktaki ayakkabı boyacısı, şoför, berber, esnafları ve diğerleri halkın aksanı, kibar ve düzgün konuşması, tavrı çok hoştu.
Göçlerin yoğun gelişi buralardaki yaşamı, dili, örfü, adeti ve yaşamı değiştirdi.
Şehirdeki kültür azınlıkta kaldı. Göçle gelen kültür baskın çıktı.
Günümüzde eski fotoğraflar gösterilir. İnsanlar ne de güzel temiz modern giyimli diye.
Şehirli ile kırsal nüfus birbirinden birçok yönden ayrılırdı.
1960’lardan önce göç oranları çok düşüktü.
İster istemez kırsaldan gelenler, şehrin kültürü ve sosyal yaşantısına, diline aksanına kaynaşırdı.
Göçün hızlanması şehirlerde kırsalın etkin baskın olmasını sağladı.
Geçenlerde Almanya’da yaşayan bir Türk arkadaşla sohbette şunları söyledi;
“Bizim oralarda bir milyon nüfus üzerinde ancak birkaç şehir vardır” dedi.
Bunun avantajlarını Almanlar tercih etmişler. Şehirlerini öyle kurmuşlar.
Bizde artık şehirlerdeki aşırı nüfus artışının maliyetlerinin çok yüksek olduğunu yavaş yavaş anlıyor muyuz?
Bilemiyorum.
Ama bir gerçeği biliyorum.
İnşaat sektörü bu aşırı büyümeden, azmanlaşmaktan çok kazanıyor. Teknolojinin de gelişmesiyle, dikey yapılaşmanın Nirvana’sına ererek şehirlere göçü daha da fazlalaştırıyorlar.
Yalnız onlar mı?
Birde sistemi pek de iyi olmayan yerel yönetimin içindeki parazitler bu işten semizleniyorlar.
Bir yerde aşırı göçü onlar da verdikleri imar izinleri ile sağlıyorlar.
Alt yapı, şehir yaşamına getirdiği sıkıntılar, bu insanları hiç mi hiç ilgilendirmiyor.
Belediyecilik sistemi ile ilgili yeni yasalar hazırlanıyormuş.
Umarım bu yeni Belediyeler Yasası, halkın yararına olur.
Rantçıların yararına, hırsızın, yolsuzluk yapanın, şehirlerin kibar eşkıyalarının faydasına olmaz
Eğitim sistemi ara eleman yetiştirme ye fırsat vermiyor. Tarım yapılan yerlerde iş gücüne ihtiyaç var sayın vekilim.
Çok doğru tesbit ve öneriler sayın vekilim kutluyorum.
Köylerden vergi alınması adına mahalle yapılması son derece de yanlış olmuştur.Köyün müşterek malları İlçe belediyelerince insafsızca satılmış yok edilmiş köye doğru dönüşün önü kesmiştir.Hizmet de gitmemiştir.Kırsal kesim mutsuz edilmiştir.