Yerel seçim öncesi aday adaylığı süreci tamamlanmak üzere ancak… Tamda seçimin kırılma noktası işte burası. Yani neyi anlatacağız bakalım.
Aday adaylığına çıkan isimlerin aday olmaması durumunda yıllardır parti içi muhaliflikten çıkıp, kendi partisine karşı sert muhalefeti gizlice yapması anlamına gelmesi seçimlerde enteresan sonuçların çıkmasına neden olmuştur. Bu yeni bir şey değil ancak hiç bu kadar pervasızca yapılmamıştı. Geçtiğimiz dönemlerde başlayan bu hastalık yine nüksetti. Milletvekilliği aday adaylığında yaşandı hatta öncesinde yerel seçimlerde yaşanmıştı. Ve artık bu bir siyasi tarza ve davranışa biçilmiş kıyafet tarzına dönüştü.
Elbette ki herkes kendine göre kıymetlidir ancak parti içerisinde her zaman bir tane belediye başkanı adayı seçilir. Ardından seçilen bu aday belediye başkanı olur. Ammaaaaaaa Bunu hazmedemeyen siyasetçiler hırsına yenik düşer ve parti içindeki rakibi bir anda adeta düşmana dönüşür. Resmen zombi gibi görmeye başlarlar. Ardından seçimi kaybetmesi için her türlü yetenek sergilenir.
İşte tamda bunları izlemenin ve şahitlik etmenin arifesindeyiz. Aday adayları el altından bilgileri önce gazetecilere ardından rakiplerinin kullanabilmesi için bir başka siyasetçilere ulaştırmaya başlarlar.
Ve Doğal olarak bunun adı AK Parti’deki AKP’liler, CHP’deki Cehapeliler, MHP’deki Mehepeliler olur. İyi Partidekilere hangi isimler seslenildiğine şahit olmadım. Ancak aynı vakayı orada da gördüğümüz doğrudur.
“Adam değil” cümlelerini sık duyarsınız.
“Ciğeri beş para etmez” denir.
“Onun ne mal olduğunu bilirim” en çok rastlanan cümledir.
“Tam bir yavşak” bu çok gizli kullanılır.
“Lan gezmediği parti kalmadı” cümlesine oturan çevrenizde kim varsa düşünün.
“Az g*t yalamadı aday olmak için” bu cümle varya bu cümle…..
“Parası var diye yaptılar” bilin ki birkaç lira dağıtılmıştır.
“Ankara’da yatıp kalktı” kimler çok gittiyse artık.
“Onlar büzüktaş ondan onu aday yaptı” yakın arkadaşa yapıştır bunu.
“Valla bilader ben onu beklemiyordum” adama pısırık demiyorlar da beklemiyordu mu yapıştırıyorlar.
“ Ya daha dün partiye üye oldu bu adam bilader” aloooooooooooooooooo
Daha çok cümle var birazda biz ekleyelim olsun bitsin.
Sikkim’e kadar yolunuz var diye yazsam çoğunuz daha “Sikkim’de basarsınız küfürü ama bu Sikkim Hindistan’da bir eyalet yahut şehir. Çok uzak yer olduğu için eskiler gidemezmiş hiç bir şekilde ve ondan dolayı Sikkim’e kadar yolun var derlermiş.
Şimdi aday adayları aday olmadığı için gidebileceği çok uzak yer yok. Ancak gizlice parti değiştirirler olur biter. Yani el altından başka partiye çalışmak yahut bir başka adaya çalışmak işine döner. Tabi parti içinde bunun öğrenen ve bilenler de der ki; “ Sikkim’e kadar yolu var”
Ama ben olsam derdim ki Hindistan’a kadar yolun var. Yanlış anlaşılmasın yani.
İzmir bu konuda önceden demokrat partiden yana sonradan CHP’den yana tercihini kullandı. Türkiye özetine bakarsak, Eskişehir, Muğla, Çanakkale ve bir çok il gibi CHP kazanmıştır yerelde. Konya, Kayseri, Erzurum gibi iller AK Parti’den yana tercih kullanırken, Diyarbakır, Batman Hakkari (Dem- HDP) Mersin, Osmaniye ve Adana gibi illerde MHP’den yana. Daha çoğaltabiliriz.
Ancakkkkkkkkkkkkkkkkkkkk
Türkiye’de bir il var ki adeta siyasette ve seçmende kitap yazdırır. Antalya; Bir dönem AK Parti, bir dönem CHP. Bir dönem AK Parti sonra yine bir dönem AK Parti. Ve Antalya’ya gidenler bilir son 20 yılda şehir dünyanın en iyi yeri olmaya başladı.
Yani demem o ki rekabet sistemi hizmeti getirdi. Aynı hizmet ilçelerine de yansımaya başladı. Akıllı seçmen böyle olmalı. Sahil illerine baktığınızda yılardır CHP hegemonyası oluşmuş, siyasetçiler nasıl olsa kazanıyoruz mantığıyla akşam içmişler sabah kalkmışlar hatta öğleden sonra kalkmışlar.
Sahili olan bir şehre yahut ilçeye çivi çaksan yakışır ancak CHP’li belediyeler Eskişehir hariç hiçbir yere hizmet yapamadılar. İktidarda AK Parti olunca bunun kılıfını çok daha rahat hazırladılar. Sonra durup, durup Eskişehir örneğini verdiler ancak bu ilde yerinde saymaya başladı.
Hele ki İzmir Türkiye’nin en büyük BÜYÜK KÖYÜ olarak kaldı. CHP’li belediye başkanları İzmir’i adeta yatalak hasta konumuna getirdiler.
Türkiye’nin ikinci en BÜYÜK KÖYÜ ise Manisa oldu. İzmir CHP’de Manisa MHP’de tarihin en talihsiz dönemini yaşadılar.
15 dakikalık mesafede olan iki şehir ege bölgesinde olmalarına rağmen sığ bir düşüncenin eseri oldular. Manisalı İzmir’e gidip çok güzel deyip sahilde oturup çay içmeyi gelişmişlik saydı. İzmirli Manisa’ya gidip, kafayı dağıtabileceği köy sandı. Ancak her iki şehrinde Toroslar, Yuntdağı, Menteşe köylerinden farkı doğalgaz olmasıydı. Tek fark buydu. Düşünsenize tek fark DOĞALGAZ.
Öyle yüksek binalar olduğuna kanmayın. Birkaç tane kafede rahatça oturabiliyorsunuz diye, farklı birkaç içecek içtiniz diye gelişmiş dünyalı olmuyorsunuz.
Avrupalı birisiyle karşılaştığınızda yaranmak takla atmak için çarpık birkaç yabancı cümleyle gelişmişlik olmuyor işte. Sen nasıl ki Hindistan, Pakistan, Afganistan, Irak, Suriyeliyi sevmiyor ve istemiyorsan, kabul etmelisin ki AVRUPALI SENİ İSTEMİYOR VE SEVMİYOR.
İşte bu yüzden yerel kalkınma önemli, şehirleşme ve kentleşme adına ne derseniz.
Kadıköy’de oturup, İzmir’in ve Manisa’nın köylerine şiir yazmaya benzemez bu işler.
İstanbul’da oturan ve ahkam kesenler İzmirliyi Atatürkçülükle kandırırken, şehrin sokaklarında varoşçuluk oynamalarını hiç önemsemediler.
Manisa’da din elden gidiyor havası estirenler Manisa’nın şehzadeler kenti olduğunu anlatıp resmen kasaba görüntüsüne mahkum ettiler.
Apırsanız da, köpürseniz de şu cümleyi kurayım ve kullanayım:
İzmirliler bir dönem büyükşehir belediyesini AK Parti’ye verin.
Manisalılar bir dönem Manisa büyük şehir belediyesini CHP’ye verin.
Ya anlayın işte Antalya örneği karşınızda. Manisa ve İzmir, Muğla, Çanakkale, alın size durum ortada be kardeşim. Ülkenin batısında bulunan bu şehirler bir Erzurum olamadı. Bir Eskişehir hiç olamayacak böyle giderse.
Konuya ister siyaseten, ister sosyolojik, ister ekonomik, isterse demografik bakın nerden bakarsanız bakın. Akıllıca ve zekice davranmayıp basma kalıp bir süreci siyasette heba ederseniz işe gitmek için iki saatiniz yollarda geçer.
Akıllı olmazsanız, çocuğunuz okula yahut işe gitmek için şehir değiştirmek zorunda kalır.
Akıllı davranmazsanız, yaşamaya çalıştığınız şehirde konforunuz en fazla doğal gaz olur. Yüksek balkonsuz apartmanlarda doğal yaşama hasret yaşarsınız.
Apartman hayatı da olsa eğer doğanın içinde bir şehirde yaşamıyorsanız hayatınıza yazık edersiniz.
Ya bir ülke düşünün köydeki fakirle, şehirde ki zengin atları var. Geri kalanı arada at görmeye ve binmeye çiftliklere gidiyor. Hangi ara bu uçurumun yaşandığı ülke olduk.
Otomobiliniz var park edecek alanınız yok. Aracınız park etmek için evinizi yahut işyerinizi dört kere tavaf ediyorsunuz.
Yaşadığınız şehirlerin altı dururken üstüne otopark yapmaya çalışan yerel yönetimlerden ne bekliyorsunuz Allah aşkına. İşe gitmek için her gün saatlerce otobüs beklenir mi? Şehir yaşamının eziyete döndüğü bir belediye istiyorsanız aynı şekilde devam edin.
YOK EĞER MEVCUT DURUMU DEĞİŞTİRMEK İSTİYORSANIZ BU YEREL SEÇİM SİZİN ELİNİZDE OLSUN.