Türkiye’de reflü ve mide fıtığı vakalarının görülme sıklığı son yıllarda hızla artıyor. Medicana International İzmir Hastanesi Gastroenteroloji Uzmanı Prof. Dr. Ahmet Yekta Tüzün, bu hastalıkların yalnızca mide yanmasıyla sınırlı olmadığını, kronik öksürük ve ses kısıklığı gibi sinsi belirtilerle de ortaya çıkabileceğini söyledi.
Mide fıtığı (hiatal herni) ve gastroözofageal reflü (GERD), yaşam kalitesini en çok etkileyen sindirim sistemi hastalıkları arasında yer alıyor. Prof. Dr. Tüzün, reflünün Batı toplumlarında her 5 kişiden birinde görüldüğünü, Türkiye’de ise erişkinlerde prevalansın yüzde 15–20 seviyelerine ulaştığını aktardı.
“Son 20 yılda obezite ve yaşam tarzı değişiklikleriyle bu oran 2–3 kat arttı. Mide fıtığı ise toplumun yüzde 10–20’sinde saptanırken, 60 yaşın üzerindekilerde yüzde 50’ye kadar yükseliyor” dedi.
Hastalığın bilinen şikâyetleri arasında göğüs kemiği arkasında yanma, ağza acı-ekşi su gelmesi ve yutma güçlüğü yer alıyor. Ancak Prof. Dr. Tüzün, kronik öksürük, ses kısıklığı, boğazda takılma hissi ve diş çürüklerinin de reflünün habercisi olabileceğini vurguladı. Bu atipik belirtilerin gözden kaçması halinde tanının gecikebileceğini söyledi.
Risk faktörleri arasında yaşın ilerlemesi, obezite, sigara ve alkol tüketimi, gebelik, ağır kaldırma ve kronik öksürüğün yer aldığına dikkat çekti.
Tanıda hastaların öyküsünün yol gösterici olduğunu belirten Prof. Dr. Tüzün, gerekli durumlarda endoskopi ve pH ölçümlerinin devreye girdiğini ifade etti.
“Yutma güçlüğü, kilo kaybı, kanama ve kansızlık gibi alarm semptomları varsa, vakit kaybetmeden endoskopi yapılmalı” uyarısında bulundu.
Reflü tedavisinde yaygın olarak kullanılan proton pompa inhibitörlerinin (PPİ) kısa süreli kullanımda güvenli olduğunu kaydeden Prof. Dr. Tüzün, uzun vadede bazı risklere dikkat çekti:
“B12, magnezyum ve kalsiyum eksiklikleri, osteoporoz, böbrek hastalıkları ve bağırsak enfeksiyonları görülebilir. Ayrıca kalp-damar hastalıkları ve demans ile olası ilişkiler üzerine de veriler gündeme gelmeye başladı.”
Cerrahiye alternatif olarak geliştirilen endoskopik yöntemlerin umut verici olduğunu söyleyen Prof. Dr. Tüzün, transoral fundoplikasyon (TIF), Stretta ve ARMA gibi yöntemlerin daha az invaziv olması ve kısa iyileşme süresiyle öne çıktığını belirtti.
“Henüz standart tedavi olmasa da, bu yöntemler seçilmiş hastalarda başarılı sonuçlar verebiliyor. Uzun süreli ilaç kullanımının riskleri arttıkça, gelecekte endoskopik yöntemlerin standart tedavi seçenekleri arasına girmesi muhtemel” dedi.