Enflasyon kelimesinin ne anlama geldiğini Türkiye insanı çok iyi bilir.
1950 yılından sonra yetmiş beş yıldır, zaman zaman yaşadığı geçim sıkıntısı ona devalüasyon, enflasyon, döviz kelimelerini öğretmiştir.
2001 yılından önce daha sık gördüğümüz enflasyon artışları 2003 yılından itibaren gerilemiş, tek hanelere düşmüş ve istikrarlı bir ekonomiyi yaşamıştık.
Bunu beceren AK Parti hükümetleriydi. Hükümetin başında, Recep Tayyip Erdoğan Başbakandı.
Ak Parti iktidarının yıllarıydı; yine bir küresel kriz ile karşı karşıya idik.
Recep Tayyip Erdoğan -bu dünyayı etkilese de bizi teğet geçecek, ekonomimiz dayanıklıdır- demişti.
Muhalefet dahil siyasiler ve halkın bir bölümü dalga geçmişti.
Fakat Başbakan Recep Tayyip Erdoğan haklı çıkmıştı.
Bu yaşadığımız son krizin sebep ve etkileri üzerine değinmeden sadece bir konusuna değineyim; Ticari ahlak, vicdan, açgözlülük ne derseniz deyin.
Hiçbir kalıba sığmayan şeyleri görmeye sanki alıştık.
“Enflasyon canavarı” adı tam da oturmuş benzetme.
Bu canavarların iki ayaklı senin benim gibi normal kişiler olduğu dıştan aşikar, ya yaptıkları?
Tam vicdansız canavarlar.
Herkesin hakkını, emeğini yiyen doymayan hakiki canavarlar.
Geçen gün manava uğradım.
İhtiyaç birkaç şey alacaktım.
Etiketlere gözüm ilişti baktım.
Barbunya fasulye 220₺
Ayşe ve çalı 200 ₺. Erik, şeftali, kayısı 200 ₺. Domates 50-80 ₺, böyle uzayıp gidiyor.
Çeşme Ilıca pazarına ertesi gün gittiğimde fiyatları karşılaştırdım. Hayret ettim.
Barbunya fasulye 120-150 ₺.
Yeşil fasulye 120 ₺.
Erik 15 ₺, şeftali 120-150 ₺.
Kayısı 150 ₺.
Biraz pazarın alt tarafına doğru uzandım orada da etiketler 20-30 ₺ daha aşağıda.
Aslında sebze meyveyi aldıkları yer İzmir Hali.
Fiyatların bu kadar farklı olmasını izah etmek ticari bir saikle mümkün değil.
Gerçeğinde hem pazar hem de manav ikisi de pahalı.
Üreticinin işi ‘tarla kenarında biter’ derler doğrudur.
Üreticinin bu ürünleri sattığı fiyatlar ise çok komik.
Kime göre tüketicinin verdiği paraya göre.
Örneğin 200 ₺ sattıkları şeftali dalından 40-50 ₺ bile zor satılıyor.
Nakliye pahalı, bir de malın firesi zaiyatı var diyorlar. Evet bunlar var fakat ne kadar tutar ki?
Esas maliyet bana göre tamamen “duygusal!”
Açgözlü, fırsatçı, haram helal zaten bilmeyen, devlete millete bir kuruş katkısı olmayan vicdanı kararmışlar bunlar.
Hükümet, ilgililere bakanlıklar mücadele ediyor sözde. Cezalar yazıyorlar. Demek ki, caydırıcı yönü etkili değil.
Fahiş fiyatla suni piyasa yükseltmek yasak olmalı.
Gelir vergisi yönünden de büyük kazanç elde edenlerden de devlet hakkını almalı.
Fakat en tesir edecek önlem, bana göre rekabeti sağlamak olabilmeli.
Nasıl mı?
Halleri belediyeler açar; bunun yanına özel halleri özel sektör de açabilmeli.
Hatta sırf meyve ve sebze satışını doğrudan halka yapabilen küçük çaplı bölgesel (büyük semtlerde halleri de) açabilmeliler.
Üreticinin malını doğrudan halka, bu özel halciklerden satabilmeliler.
Sözün özü;
Market ve manavlar ile semt pazarlarına rekabet edebilecek, resmi (belediyeler) ve özel haller kurulmasına izin verilmelidir.
Sistemde bu özel hallere (perakende olarak doğrudan halka satış), mal gönderen üreticiler de ortak olabilmeli.
Yani perakende satıştan elde edilecek kardan üreticilerde istifade etmelidir.
Meyve sebze fiyatlarındaki bu dalgalanmalar da, ilgili meslek kuruluşları da üyelerini disipline ederek, hükümete hiç yardımcı olmuyor.
Üretici fiyatları ile tüketici fiyatları arasında olan çok çok büyük farkın, akıl ve izanla arkalanacak hiçbir yanı yoktur.
Kolay yoldan kazanılan;
Bu haram servetlerin milletin ahlakını bozmaktan başka bir işe yaradığı da yok.
Bu gibilere,
Allah vicdan, devlet ise altından kalkamayacakları “fırsatçı cezası” versin.