Geçtiğimiz yıl tarihimizin en acı olaylarından depremi hep beraber yaşadık. Hatay başta olmak üzere birçok ilde etkili olan depremde on binlerce vatandaşımızı toprağa verdik.
Ben depremden 3 gün sonra Adıyaman’daydım.
İnsan acılarla yoğrulur derler. Görünce bir kez daha iman ettim bu söze.
İnsanın başını çevirdiği her yerde acı olur mu? Oluyormuş.
Gittiğimiz onlarca enkaz başında sürekli şu sözü duymuştum. ‘Geç kaldılar.’
Elimde fotoğraf makinesini gören herkes feryat içindeydi. Yanıma gelenler, ‘Sevdiklerimiz enkaz altında. Yardım etsinler.’ Birçoğu tanıdıklarının canlı çıkmalarından umudu kesmişti. Hiç değilse diyorlardı, cenazesini alalım!
Ölüm artık kanıksanmış haldeydi 3 günlük süreçte. Yanıma gelen bir amca, ‘Bu bizim evimizde. Eşimi, annemi, teyzemi kaybettim. Çocuğumu bulamadık’ daha derken o kadar sakindi ki! Benimse nutkum tutulmuştu. Bu cümleler nasıl bu kadar basit çıkar hale gelmişti.
Adıyaman’a varmak hiç kolay olmamıştı. Yollar, köprüler çökmüştü. Tamir edilmeye çalışılan yollardan binlerce araç geçmeye çalışıyordu. Çoğu da yardım için yola çıkan araçlardı. Ne yapacaklarını bilmeden oradan oraya savrulur haldelerdi.
Adıyaman’ın ana caddesinde başımı nereye çevirsem yıkık binaları görüyordum. Valiliğin önünde insanlar boş buldukları alanlarda yaktıkları ateşlerle ısınmaya çalışıyorlardı.
Hava çok soğuktu. Gece yarısı geçtiğimiz Pazarcık ilçesinde yol kenarında bir aile gördüm. Dört taraflarını battaniyelerle kapatmışlardı. Küçük bir de çocukları vardı. Ortaya yaktıkları ateşle eksi 7 derecede ısınma savaşı veriyorlardı.
Depremden geriye milyonlarca insanın acısı kaldı.
Depremden geriye inşaattan çaldığımız malzemeler kaldı.
Depremden geriye kavuşması mahşere kalan aşıklar kaldı.
Depremden geriye gönüller naz makamında olan insanlar kaldı.
Bir daha yaşanmaması duasıyla…