Buca’nın dağlarında bir kamyon izi…
Orman yolunun kıyısında koca bir moloz yığını…
Yeşilin kalbine saplanmış beton parçaları…
Ve biz hâlâ başka tarafa bakıyoruz.
Evet, kaçak moloz dökümü yalnızca bizim sorunumuz değil. Her ilçe yaşıyor, her şehir mücadele ediyor.
Bu kirliliğin Buca’nın özellikle Seyhan Mahallesi’ne, Kaynaklar bölgesindeki doğanın serin çamlarına, çocukların oynadığı sokaklara sıçraması…
Bu sadece bir çevre kirliliği değil artık.
Bu düpedüz bir vicdansızlık,
Bu düpedüz bir duyarsızlık.
Utanmazlık…
Vicdansızlar gece yarısı yola çıkıyor.
Bir kamyonun arkasında tonlarca atıkla geliyor.
Ve hiç düşünmeden, hiç utanmadan, doğanın ortasına bırakıp gidiyor.
Sanki toprağın kalbi yokmuş gibi.
Sanki ağaçlar acı çekmezmiş gibi.
Sanki bu kentte yaşayan biz değilmişiz gibi.
Bu sadece bir çevre sorunu değil; bu, kim olduğumuzun sorusu.
Doğasına sahip çıkmayan bir toplum, geleceğine de sahip çıkamaz.
Molozu atan da suçlu, görüp bildiği hâlde harekete geçmeyen de…
Kendi evinin önüne dökülemeyecek bir yükü,
Başkalarının geleceğine bırakmak nasıl bir ahlaktır?
Bu anlamda, Buca Belediyesi’nin samimi ve gayretli çalışmalarını görüyor, tanıklık ediyoruz.
Sahadalar.
Kaçak moloz dökenlerin peşindeler, temizliğini yapıyor, sorumluların izini sürüyorlar.
Maalesef yetmiyor.
Çünkü bu mücadele tek başına kazanılamaz.
Bir belediyenin çabası, halkın ilgisizliğiyle eksik kalır.
Bir kurumun kararlılığı, diğerlerinin eylemsizliğiyle gölgelenir.
Belediye mücadele ediyor, emimim ki jandarmada, çevre müdürlüğünde, orman idaresi de gerekli çalışmaları yapıyorlardır.
Çünkü kurumlar arasında kopukluk olursa, birinin gördüğünü diğeri yok sayarsa, o moloz yine dökülür, o doğa yine kirlenir.
Bu iş birlikte yürütülmedikçe çözülmez.
Bir el zabıtada, bir el kollukta, bir göz ormanda, bir yürek halkta olmalı.
Ancak o zaman bu topraklar korunur.
Ve biz…
Biz vatandaşlar…
Ne zaman bir moloz kamyonu görsek, telefonu çıkarıp görüntülemek yerine yolumuzu değiştiriyoruz.
Ne zaman biri “şuraya iki kamyon atık boşaltacağız” dese, “bana ne” deyip geçiyoruz.
Hayır! Bu yük hepimizin.
Bu kirliliğe karşı duyarlı olmayan her birey, o yükü sırtında taşır.
Ağaçların dili olsa haykıracak.
Toprak “beni boğuyorlar” diyecekti belki.
Ama konuşamıyorlar.
Biz duyuyoruz, biz görüyoruz, o hâlde neden hâlâ harekete geçmiyoruz?
Bir gün bu kent betona gömülürse,
Bir gün Kaynaklar bölgesinde kuş sesi yerine kamyon sesi duyulursa,
İşte o zaman dönüp kendimize sormak zorunda kalacağız:
Biz bu kente ne verdik?
Ama hâlâ geç değil.
Bugün görürsek, bugün tepki verirsek,
Belki yarın daha temiz bir Buca’da uyanırız.
Çünkü Buca bizim.
Ve doğa, hepimizin ortak emaneti.